kişi görüntüledi

9 Ocak 2012 Pazartesi

Günce

Hatırlıyorum da; ilk evi aldığımda terk etmişti. "Sen artık evlen" dedi. "Evi de aldın." "Ben de bakıyorum zaten çevreme, ben de bulunca evlenicem." 


O zaman keşke almasaydım dedim, 
keşke biraz daha tek odaya tıkılı yaşasaydım. 
Öyle daha mutluydum sanki. 
Akşamları o gelecek. 
'Bugün ne yapıcaz acaba' heyecanı... 

'Onunla ne olursa yaparım zaten!' ler.
Bana boş gelen her şeyi yapmıştım eğlenerek onunlayken. 
Entelektüel olması gerekmedi hiç, 
yaş farkını kapatması için çabalaması gerekmedi. 
Kendini ifade ediş tarzı, hareketlerindeki doygunluk, 
aradaki boşlukları sürekli espriler yaparak kapatması...

Yapacak hiç bir şey bulamazsa iphone'unu çıkarıp bana yeni keşfettiği bi oyunu gösterirdi. Yada bugün borsada neler olup bitmiş, hangi ünlü yeni bir şarkı çıkarmış, hangi şarkılar artık demode olmuş, onlardan bahsederdi.

Erkeklerin çok kötü olduğu alışveriş konusunda bile iyiydi. Bu sene neler moda, nerede ucuz giyim kaliteli, şık modern bir bayan bugün ne giymeli... Her şey konusunda biraz fikri vardı, her zaman.


O gidince ev toplantıları ve sinema günleri de bitti. Geceleri çok yorgun oluyordum, 
gelen misafirlere hizmet etmek bir yana aslında gidip yatağıma uzanma ihtiyacım oluyordu. 
Ama onun yanında olmak var ya! 



Dizlerinin sıcaklığını hissetmek... 
Değer be derdim yorulmaya. 


Sabahları uyanamayınca da kızardı hep. “Benimle ilgilenmiyorsun yeterince”, derdi.

Bir keresinde bir yas durumundayken; hiç ses etmedi, sarıldı, yüzüme bakaroldu... Gereksiz laflar söyleyip acımı küçümsemedi... Biraz bana izin verdikten sonra beni yerimden kaldırıp: "Hadi! Biraz çıkalım. Böyle daha kötü oluyorsun" dedi.
Bugün de atlatılması  gereken, istenmeyen bir yük ağırlığında bir gün oldu.

Ona bu Mayıs evlenmek istiyorum deyip ayrılmamızın önemsizliğini yada kaçınılmazlığını vurguladığım günden tam 9 gün sonra.
Hayatım boyunca aşk evliliği dışında hiç mantıklı bakmamıştım oysa yaşamları birleştirme olayına. 
Ama artık sanki bir zorunluluk olmuştu. 
Dayanılmaz hale gelmişti alay etmeleri, beni hayatının eğlencesi yapması. 
O her şeyi eğlence haline çevirir ama yaşımla ilgili olunca iş çok değişiyor.

Üzerimde zaten 30 yaşının civarında gezinme baskısı var. Ben alışamam buna. Hiç kimse de alışamaz. Kimse büyümek istemez ki! Büyüyünce yapyalnız kalmak istemez. Kimse bu şekilde planlamaz geleceğini.
Ama gelin görün ki zaman kimse için durmuyor!



Benim için de durmadı zaman. Sen bir dinlenene kadar, bir eşini bulana kadar hiç yaşlanma demedi bana. Ben eşsiz, yersiz yurtsuz kaldım. Bir başıma. Sessiz… Sedasız… Soluksuz… Cansız…

Oysa onun yanında hiç sıkılmazdım! Enerjisiyle benim hiper-aktif, durmak bilmeyen enerjimi dizginlerdi. Canımın sıkılmasına fırsat vermeden hemen gündemi değiştirmiş olurdu! Mutsuz anlarımda da ondan iyi bir ilaç olamazdı! Hala da görmedim onun gibisini.


Şimdi yine yanımda olduğunu hayal ediyorum. 
Ve yine bana o sıkılmak üzereymiş ifadesiyle bakıyor. 
"Hadisene" diyor sanki. "Kalk çıkalım biraz. 
Yat yat nereye kadar. Bi bahçeli yapalım."

Ve yine bunalıma girmeme izin vermiyor. Yine tam sıkılırken beni kendimden ve evin sıkıcılığından kurtarıyor. Yine bomboş hissetmektense merakla dolduruyor içimi. Acaba ne muzurluk yapacak bugün. Hiç bahsetmediğimiz nasıl konular uyduracak.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

yorum yazın