Kendimi zorluyorum uyumak için ama boşuna biliyorum. Her gece olduğu gibi bu gece de kabul etmeyecek uyku beni sıcak kucağına. Ve bir yüzyıl daha dolanacağım çarşaflara rahatsız devinimlerle.
Bende unuttuğun lacivert bluzunun ruhuma ördüğü ince zırh işe yaramıyor artık gecenin soğuğuna karşı. Ve silikleşmesini yavaşlatmıyor anılarımızın. Kokunu yayamayacak kadar sayamadığım bir zaman boyunca tenini özlemiş olduğundandır belki.
İlk zamanlarda bıraktığın boşluğa onu serip, kokusu kendi kokuma karışırken gözlerimi kapatır ve seni hissetmeye çalışırdım. Hemen gerimde bana arkanı dönmüş ve küsmüş olurdun. O halinle bacaklarını kendi tarafına toplamış halini canlandırabiliyordum yatağın kafamın içindeki diğer tarafında.
Teninin pürüzsüz yumuşaklığı kıskandırırdı bütün ipek örtüleri, kaşmir bluzları. Ondandır nesnelere anlamlar yükleyip kendimi hayallerle kandırmaktaki ısrarcı başarısızlığım tahmin ediyorum.
Bir heykeltıraşın az önce şekilsiz bir taş parçasından yonttuğu başyapıtı gibiydin benim için. Daha tozlarını bile almadığı için doya doya seyretmeye fırsat bulamadığı eserine baktığı sevdayla seyretmeyi severdim seni.
Kollarından yine aynı bahaneyle kopamadığımda fısıldardın kulağıma: “Bakmaya, sarılmaya doyduğunda sevda olmaz ki o artık. Daha uzun bir ömür var önümüzde.”.
Gözlerimi kapatıp fiziksel hayalini inşa etme çabasının boşuna olduğunu anlamak için sayısız gece daha savaşacağım mantığımla biliyorum. Beynim bedenimden önce iflas eder belki…
Duyumları silmeye çabalıyor beceriksizce ‘Boşluk’…
Gerçeğe asla dönüşmeyeceğini bildiğim parlak vaatleri var. Ve benimki gibi uykusuzluktan kan çanağına dönmüş sandığım bakışları. Belli ki onlar da yüzyıllardır dinlenmemişler benim gibi. Yine de bana işkence ederek geçirecekleri, kendilerine ayrılmış eğlenceli vaktini kollamışlar gecenin.
Kaçışım yok farkındayım. Ama onları azımsamaya çalışabilirim. Yorgunluktan sızar sızmaz yeniden anılarımızdan birinin göğsümdeki buz gibi baskısıyla irkileceğim. Sonra yine kendimi kaybetmek için yalvarmaya başlayacağım. Ve her seferinde artık bu son sanıp çaresizce umutlanacağım. Ama biraz enerjimi toplamama izin veren aralıklarla beni sabaha kadar ayık tutacaklar. Ve kendimden tamamen geçmeme bir türlü izin vermeyecekler biliyorum. Ama bir saati daha gözlerim kapalı geçirebilirsem belki…
Kıpırtısız haliyle çileden çıkaran ‘Boşluk’…
Şafak oluyor. Ama dinlenmek için sızlanıyor bedenim hala. Son enerjimi dün harcadığımdan eminim. Yeni gelen günü atlatabilir miyim; emin değilim. Yaşam bir kere daha hediyesini veriyor ama ben bir öncekini açmamıştım bile. Bitkin ve ilgisizim.
Bugün dünkünden bir sakarlık daha fazla yapacağım. Bir şeyi daha hatırlamayı unutacağım Büroda bir işi daha yanlış yapacağım. Ve bitmeyecek iş günü.
Uykusuzluk her paha biçilmez şey gibi beklettikçe değerlenir bilmezler. Kendimi mazeretlerle açıklamaya çalışıp makul kılma çabası tamamen boşuna olur.
Yıllandı uykusuzluğum da; birikmiş yaşanmamışlıklarım ve özlemlerim gibi. Tarif edilemez bir şeyi anlatmaya çalışacak ne gücüm ne de cesaretim var şimdilik. Belki daha sonra…
Şu kulaklarımdaki çınlama bir son bulsa. Bu öğlen kafede bir şeyler yiyebilirsem belki…
İçgüdülere boyun eğmeyen ‘Boşluk’…
Boşluk… Son noktayı koyamadığım için bir türlü uyuyamadığım işkencem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
yorum yazın